31 Aralık 2013 Salı

denemeaa

aaaa

Güzin Dino

Güzin Dino (1910 - 30 Mayıs 2013, Paris), Türk dilbilimci, öğretim üyesi, çevirmen yazar.
1942 yılında İstanbul Üniversitesi Roman Filolojisi Profesörü Eric Auerbach'ın asistanlığını yapan Dino; ressam Abidin Dino'nun eşidir. 1943 yılında, Adana'da sürgüne gönderilmiş olan olan Abidin Dino ile evlenen sanatçı, 1946 yılında Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde doçent olarak görev yapmış, 1954'te Paris'e yerleşen eşinin yanına gitmiştir.

Paris'te Ulusal Bilim Merkezi'nde çalışan yazar Güzin Dino, Doğu Dilleri Enstitüsü'nde öğretim üyeliği yapmış olup, Türkiye Pen Kadın Yazarlar Derneği üyesidir. Türkiye'de çeşitli Türk romanları üzerine incelemeler, Fransa'da roman ve şiir çevirileri yapmıştır. Çevirileri, birçok büyük yayınevinde, denemeleri, Fransız ve Amerikan dergilerinde yayımlanmıştır. Türkiye'de de yayımlanan eserleri bulunmaktadır. Eşinin ölümünden 20 yıl sonra yaşadığı Paris'te yüz yaşını geçmiş olarak 30 Mayıs 2013'de vefat etti.

Bazı yapıtları 
  • Türk Romanının Doğuşu, Agora Kitaplığı, 2008, ISBN 9786050060249
  • Gel Zaman Git Zaman Abidin Dino'lu Yıllar, Can Yayınları
  • Sensiz Her şey Renksiz, Can Yayınları, 2007, ISBN 9750708985
  • Güzin Dino'nun Nazım Hikmet'li Yıllar
  • Picasso'lu Yıllar
  • Aragon'lu Yıllar
  • Avni Arbaş'lı Yıllar
  • Yves Montand'lı Yıllar
  • Çetin Altan'lı Yıllar
  • Yaşar Kemal'li Yıllar
  • Orhan Veli'li Yıllar

Musa Çelebi

Musa Çelebi, dördüncü Osmanlı padişahı Yıldırım Bayezid'in oğullarından biridir. Babasının sağlığında Rumeli'de akıncı beyi oldu. Ankara Savaşı'na kardeşleri ile birlikte katıldı ancak babası Yıldırım Bayezid ile beraber Timur'a esir düştü. Timur bir süre sonra Musa'ya Bursa ve bölgesi emirliğini verdi. Musa Çelebi, Akşehir'de ölen babasının cenazesini Bursa'ya götürdükten sonra, İsa Çelebi ile savaştı. Yapılan ikinci savaşta İsa Çelebiye karşı yenilen Musa Celebi, önce Germiyanoğlu Yakup Bey'in, bir süre sonra da Karamanoğullarının yanına çekildi. Buradayken kardeşi Mehmed Çelebi ile Süleyman Çelebiye karşı anlaştı. Candaroğlu İsfendiyar Bey'in yardımı ile Eflak'a geçti. Eflak, Sırp ve Bulgar kuvvetlerinin yardımlarını alarak Rumeli Beylerbeyini Yanbolu'da yendi. Bu olay üzerine kardeşi Musa Çelebi'nin üzerine yürüyen Süleyman Çelebi, onu Haliç'te Hasköy yakınlarında yendi. Musa Çelebi Eflak'a çekildi. Bir süre burada kalan Musa Çelebi, Sırp Kralı Lazar'ı yenerek Edirne'ye girdi ve İstanbul'a kaçmaya çalışan kardeşi Süleyman Çelebi'yi öldürttü. Rumeli'deki Osmanlı eyaletlerinin tek hakimi olarak Edirne'de tahta geçti. Kendi adına para bastıran Musa Çelebi, Çandarlızade İbrahim Paşa'yı vezir, Mihail oğlu Mehmed Bey'i beylerbeyi yaparak, Rumeli'nin yönetimini eline aldı. Venedik ile yapılan eski bir antlaşmayı yeniledi. Sırp Despotu Stefan Lazaroeviç'in üstüne yürüyerek Nova Brado'yu aldı. Vidin'de isyan eden Bulgar prensini yendi ve Selanik'i kuşattı. Kardeşi Mehmed Çelebi ile ilişki kuran Çandarlı İbrahim Paşa, Bizans imparatoru Manuel'i Musa Çelebi aleyhine kışkırttı. İstanbul'u karadan ve denizden kuşatan Musa Çelebi, Çatalca ve İstanbul önlerinde kardeşi Mehmed Çelebi ile yaptığı savaşı kaybetti. Meriç Irmağı boyunca geri çekilmeye başladı. Sofya'nın güneyinde yapılan savaşı da kaybeden Musa Çelebi, yakalanarak Mehmed Çelebi'ye götürüldü ve 5 Temmuz 1413'te öldürüldü.

Uğur Mumcu

Aslen, Ankaralı olan Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942 yılında, babasının memuriyeti dolayısıyla Kırşehir'de, dört kardeşin üçüncüsü olarak doğdu. Annesi Nadire Hanım, babası, Tapu Kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey'di. İlk ve orta okulları Ankara’da okuyan Mumcu çok aktif bir öğrenciydi. Bu hızlı yaşam Hukuk fakültesinde de devam etti. 1961 yılında baş1adığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni 1965 yılında tamamladı. Bir süre avukatlık yaptı; yabancı dil öğrenmek için İngiltere'ye gitti. 1969-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı olarak çalıştı. Yazmaya, üniversite öğrenciliği yıllarında, Doğan Avcıoğlu'nun yönetimindeki Yön Dergisinde başlayan Uğur Mumcu, 12 Mart döneminde bir yazısında kullandığı "ordu uyanık olmalı" sözleriyle, "orduya hakaret etmek", "sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak" suçunu işlediği iddasıyla gözaltına alındı. Uğur Mumcu bu davadan dolayı 7 yıl hapse mahkum edildi. Fakat yargıtayca karar bozuldu ve serbest bırakıldı. Bu olaydan sonra, Mumcu askerliğini, 1972-74 yılları arasında Ağrı'nın Patnos ilçesinde, resmi tanımıyla "sakıncalı piyade eri" olarak tamamladı. Patnos'ta, ağır koşullar altında askerliğini yaparken, zaten uzun zamandan beri var olan ülseri yüzünden mide kanaması geçirdi. İlk yazıları 1962'den itibaren Yön, Türk Solu, Devrim, Ant, KIM v.b. dergilerde yer alan Mumcu'nun, 1968-69-70 yıllarında Akşam, Milliyet, Cumhuriyet gazetelerinde zaman zaman çeşitli konularda inceleme yazıları da yayımlandı. Köşe yazarlığına 1974 yılında haftalık Yeni Ortam dergisinde başladı. Daha sonra çalışmaya başladığı Anka Ajansında 1975 yılından itibaren Cumhuriyet'e de köşe yazıları yazdı. 1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı. gözlem başlıklı köşesinde 1991 yılının Kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 6 Kasım 1991'de İlhan Selçuk ve yaklaşık 80 Cumhuriyet çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat - 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet Gazetesi'nde yazan Mumcu, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992'de Cumhuriyet'e döndü. Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Mumcu 24 Ocak 1993 yılında uğradığı bombalı saldırı sonucu öldü.

Muallim Naci

1850’de İstanbul’da doğdu. 13 Nisan 1893’te İstanbul’da yaşamını yitirdi. Dilin yalınlaştırılmasını savunan Tanzimat Dönemi'nin önemli şair ve yazarı. Asıl adı Ömer. 7 yaşındayken babasını kaybetti. Varna’ya dayısının yanına gönderildi. Orada medrese öğrenimi gördü.
Bir yandan da Arapça, Farsça, Fransızca ve hat öğrendi. "Hulusî" mahlasıyla yazılar yazdı. Bir süre Varna Rüştiyesi’nde öğretmenlik yaptı. Sait Paşa’nın özel katibi olarak Rumeli ve Anadolu’nun birçok kentini dolaştı. İlk şiirlerini "Nacî" mahlasıyla 1867’den başlayarak yazdı. İstanbul’a geldi. Memuriyetten ayrıldı. 1883’te Ahmed Mithad Efendi'nin önerisiyle Tercüman-ı Hakikat gazetesinin edebiyat sayfasını yönetmeye başladı.
"Mesud-ı Harabî" takma adıyla yayınladığı aruzla yazılmış gazelleriyle ün yaptı. 1894'te Ahmed Mithad'ın kızıyla evlendi. Kayınpederi tarafından Tercüman-ı Hakikat’i eski edebiyat yanlılarının sözcüsü durumuna getirmekle suçlanınca istifa etti. Yazılarını, Saadet, Tarik, Mürüvvet, Mirsad, İmdadü’l Midad gazeteleriyle, kendi çıkardığı Mecmua-i Muallim dergisinde sürdürdü.
Galatasaray Lisesi ve Mekteb-i Hukuk’ta edebiyat dersleri verdi. Aruzla ve divan edebiyatının hemen her türünde yazdığı şiirler yüzünden eski edebiyatın temsilcisi sayıldı. Ama yeni edebiyata karşı çıkan, eskiyi savunan bir yazar olmadı, divan şiiri kurallarını da tam olarak uygulamadı. Eleştirilerini dilbilgisi ve aruz kurallarına bağlı kalınması noktasında yoğunlaştırdı.
Recaizade Mahmut Ekrem ve çevresindeki genç şairlerle giriştiği tartışmalar, döneminde Türk edebiyatına yeni bir soluk getirdi. Servet-i Fünun yazarlarını önemli ölçüde etkiledi. Eedebiyat tarihi ve sözlük çalışmalarıyla da ilgi çekti. Victor Hugo, S. Prudhomme, Alphonse de Musset ve Emile Zola’dan Türkçe’ye çeviriler yaptı.

ESERLERİ

ŞİİR 

  • Terkib-i Bend-i Muallim Naci
  • Ateşpare (1883)
  • Şerâre (1884)
  • Fürûzan (1885)
  • Sümbüle (1889)
  • Yadigâr-ı Naci
ELEŞTİRİ
  • Muallim (1886)
  • Demdeme (1886)
ANI
  • Medrese Hatıraları (1885)
  • Ömer’in Çocukluğu (1890-1969)
SÖZLÜK
  • Lügat-ı Naci (1891-1978)
ARAŞTIRMA
  • Osmanlı Şairleri (1890-1986)
  • İstilahât-ı Edebiyye (1890-1984)
  • Esâmi (1890)
MEKTUP 
  • Muhaberat ve Muhaverat (1884)
  • Şöyle Böyle (1884)
  • Mektuplarım (1886)
OYUN
  • Heder (ölümünden sonra, 1908)

Berna Moran

23 Ocak 1921'de İstanbul’da doğdu. Orta öğrenimini Darüşşafaka ve Işık liselerinde, yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı. Aynı bölümde İngiliz Edebiyatı asistanı oldu. 1954'te doçentliğe, 1964'te profesörlüğe yükseldi. 1981’de emekliye ayrıldı. 1972’de yayınlanan Edebiyat Kuramları ve Eleştiri adlı yapıtıyla büyük ilgi gördü ve 1973 Türk Dil Kurumu Bilim Ödülü’nü kazandı. Eleştiri ve inceleme yazıları Yeni Ufuklar, Yeni Dergi, Birikim ve Çağdaş Eleştiri gibi dergilerde yayınlandı. Son dönemde eleştirilerini Türk edebiyatı, özellikle de Türk romanı üzerinde yoğunlaştırdı. 1993'te yaşamını yitirdi.

ESERLERİ

1. Türklerle İlgili İngilizce Yayınlar Bibliyografyası (1969) 
2. Edebiyat Kuramları ve Eleştiri (1972) 
3. Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış (birinci cilt 1983, ikinci cilt 1990, üçüncü cilt 1994) 
ÖDÜLLERİ
1. 1973 TDK Bilim Ödülü Edebiyat Kuramları ve Eleştiri ile 2. 1985’te Yazarlar Birliği tarafından deneme-eleştiri dalında Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış-1 ile yılın sanatçısı seçildi.

Orhan Dündar

Orhan Dündar, ( d. 1953 Bayburt ) Türk çizer, çizgi roman sanatçısı ve yazar.

Yaşamı 
Dündar, 1960 yılında ailesi ile birlikte Ankara’ya geldi. İlkokul, ortaokul ve lise tahsilini yaptıktan sonra çizgi roman sanatçısı olarak hayata atıldı.

Çizgi romancılık serüveni 1968 yılında Tasvir Gazetesi’ne çizdiği Kürşat adlı çizgi roman ile başladı. Buradan aldığı para ile çini mürekkebi, tarama ucu ve fırça alarak, tükenmez kalem çizimlerinden; çini mürekkebi ile çizim safhasına geçti. Ankara'daki bir ortamda çalışmalarını sürdürdü. Ancak 1975 yılında Güneş Gazetesi’nde Baybars adlı çizgi romanı yayınlanabilmişti.

Aynı yılda Aydoğdu Yayınları’nın okul dergileri için resim çizerek para kazanmaya başladı.Bu sırada Sabah Gazetesi’nde Gökbayrak adlı çizgi romanı yayınlandı. Ankara’da çizgi roman için hiçbir imkân olmadığından, 1976 yılında İstanbul’a giderek Gürbüz Azak’ın yardımı ile Orta Doğu gazetesinde ressam olarak çalışmaya başladı. Bu arada gazeteye Barbaroslar ve Begil Oğlu Emre çizgi romanlarını yaptı. O sırada Milli Eğitim Bakanlığı’nın çıkartacağı İleri Yavrutürk dergisinde çalışmak için gazeteden ayrıldı, fakat dergide çalışmaktan vazgeçerek vatanî görevini yerine getirmek üzere askere gitti.

Askerlik dönüşünde, ortalığı saran anarşi nedeniyle Ankara’da kaldı. 1979 yılında Adalet Gazetesi’ne giderek ressam olarak çalışmaya başladı. Gazeteye Hacı Bektaş Veli ve Baybars çizgi romanları ile mizah sayfası hazırladı. Bu sırada İstanbul’daki Hergün Gazetesi’ne de Dede Korkut Hikâyeleri’ni çizdi. 1981 yılında ‘Atatürk belgesel çizgi romanı’ yapmak için Adalet Gazetesi’nden ayrıldı. Hazırladığı çalışma Abdullah Turhan aracılığıyla Günaydın Gazetesi’ne gösterildi. Fazla ücret istendiği için gazete işi almadı ve 1 yıllık emek bir köşede kaldı. Orhan Dündar, 1982 yılında kardeşi Erhan Dündar ve bir ortak ile birlikte Çiz-Yay adlı çizgi roman ajansını kurdu. Orhan Dündar’ın eski çizimlerinden ve Erhan Dündar ile çizdikleri yeni çizimlerden 40 tane çizgi roman hazırlandı. Bunlar 70 tane bölge gazetesine satıldı. İki kardeş emekleri istismar edildiği için ajanstaki haklarını devredip, bıraktılar.

1981 yılında çizgi roman çalışmalarına ara vererek Kurtuluş Yayınları için Dünya Çocuk Klasikleri’ni resimledi. Samanpazarı / Ulus’taki eski bir Ankara evinde oturan Orhan Dündar, aynı yerde babasının ayakkabı atölyesindeki bir odayı kendisine büro yaptı ve çalışmalarını burada sürdürdü. O sırada Gazi Üniversitesi’nin Resim bölümüne giden kardeşi Erhan Dündar da kendisine yardım etti ve Öğün Yayınları’nın çocuk kitaplarını resimlediler.

Fakat Ankara’daki kısır çizgi roman piyasasından ötürü Orhan Dündar bir kez daha İstanbul’a gitti. Yıldırım Kemal, Yıldırım Teğmen, Baybars, Dede Korkut ve Ömer Seyfettin hikayelerinden oluşan çizgi romanları, gazete ve yayınevlerine götürdü. Türkiye Gazetesi’ne Teke Tek’i, Güneş Gazetesi’ne Yıldırım Teğmen’i verdikten sonra İzmir’e gitti. İzmir’li bir kahraman olan Yıldırım Kemal’i Yeni Asır Gazetesi’ne götürdü ancak Gazete, Yıldırım Kemal yerine aşk romanı istedi. (Daha sonra çıkarttıkları Sabah Gazetesi’nde Yıldırım Kemal benzeri bir karakter çizildi.) Yeni Asır Gazetesi’ne 4 tane aşk romanı çizdi fakat Gazete’den parayı almak hiç de kolay olmadı.
Yıldırım Kemal ise ancak 1986 yılında Tay Yayınları’nın ilgisi üzerine piyasaya çıkabilmiştir. Eski Ankara evindeki ayakkabı atölyesinin bir odasında Yıldırım Kemal’in yeni maceraları çizildi. Fakat Tay Yayınları 5.maceranın yayınlandığı 10.sayıda baskıyı durdurdu. Çizgi roman çalışmaları da tekrar Ankara’nın kısır ortamına mahkûm hâle geldi. Bu arada Adalet Gazetesi el değiştirmiş ve Zaman Gazetesi olarak çıkmaya başlamıştı. Zaman’a ‘Keloğlan’, Ulus Gazetesi’ne de Baykan çizilerek yeniden çizgi roman çalışmalarına başlandı.

Ankara’nın malûm ortamında binbir zorlukla çalışmalar sürdürülürken, 1990 yılında Kültür Bakanlığı’na bir çizgi roman projesi sunuldu, ve Bakanlığın da ilgisini çeken proje kabul edildi. Türk tarihinden alınan konular Orhan ve Erhan Dündar tarafından çizgi roman haline getirildi, bu sayede Ankara’da Devlet destekli bir çizgi roman piyasası oluştu. Basında lehte ve aleyhte yazılan yazılar çıktı. Bu sefer İstanbul’dan Ankara’ya çizgi roman için gelenler oldu ve onlar da oluşan piyasadan faydalandılar.

Orhan Dündar, kardeşi Erhan Dündar’ın yardımı ile Ankara’da çizgi roman ortamı yaratmaya devam etti; 1992 yılında bu kez de Milli Eğitim Bakanlığı’na bir çizgi roman projesi götürdü. Ve projenin kabul edilmesiyle birlikte Dündar kardeşlerin en yoğun çizgi roman dönemi başlamış oldu. Ayakkabı atölyesinde başlayan bu süreç Sıhhiye / Çankaya’da aldıkları bir büroda devam etti. 60 kadar çizgi roman albümünün yayınından sonra 1999 yılında bu faaliyet durdu. Atatürk’ün hayatını anlatan seri de yarım kaldı, aynı zamanda Kültür Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığının işleri de aynı dönemde kesildi.

İşsiz kalan Orhan Dündar, maddi sıkıntılarından ötürü bürosunu elden çıkardı. Bu arada, Türkiye’nin başta çizgi roman olmak üzere neden her konuda geri kaldığına odaklandı ve bu konuyu çözümleyen Medeniyetlerin Aşil Topuğu adlı kitabını yazdı. Arkasından Türkiye’nin modernleşmesinin yolunu açacak olan Avrupa Türkleşirken, Kıyametin Türkleri, Atatürk Aklı ve Avrupa’nın Dünyevilik Oyunu adlı kitaplarını yazdı.
Çizgi roman çalışmaları, seyrek bir halde; Atatürk Araştırma Merkezi’ne hazırladığı Atatürk serisi ve Genelkurmay ATASE Başkanlığı için kardeşi Erhan ile birlikte hazırladığı 2 ciltlik Atatürk kitabı ile devam etti, bunu Çizgilerle Atatürk serisi takip etti.